8 Ekim 2013 Salı

Mitosların (efsanelerin) hüküm sürdüğü, çoğulculuk ve katılımcılığın olmadığı, ayrıksı düşüncelere tahammül gösterilmediği bir ortamda demokrasiden söz edilemez .

Mitos sözcüğü Yunanca kökenlidir,  μυθος [mithos] Eski Yunan’da “geçmişte söylenenlerin tekrarı” (söylence) anlamında kullanılmıştır, çağdaş batı dillerinde ise “efsane” anlamında kullanılmaktadır. Daha çok gerçekte olmayan bir hikaye, masal  ya da anlatıyı ifade ettiği varsayılır. Mitosların (efsanelerin) doğruluğu ya da nesnelliği tartışılmaz, dinsel ya da kültürel bir temaya, evren ve yaratılışa, Tanrılara veya kahramanlara ilişkin olabilir.  Mitosları konu edinen inceleme alanına ise “mitoloji” denir.
Aklın ve bilimin egemen olmadığı, henüz aydınlanma sürecini tamamlayamamış, geri kalmış toplumlarda kitleler dinsel, kültürel ve/veya sosyo-kültürel mitoslar, efsaneler ve kahramanlık hikayeleri ile uyutulur,  ayrıksı ve karşıt düşünceler tehlikeli görülür, seslerini çıkarmalarına, kitlelere seslenmelerine izin verilmez. Bu toplumlarda mitoslar adeta genel kabullerdir, tartışılması hiçbir şekilde hoş görülmez, “dokunan yanar”.
Batı demokrasilerinde ise mitosların (mitoloji kahramanlarının) yeri ayrı, gerçeklerin yeri ayrıdır.  Her türlü yönetişim  sürecinde çoğulculuk (plüralizm) ve katılımcılık esastır. Özünde şiddet içermediği ve şiddeti teşvik etmediği sürece  düşüncenin izharı (açıklanması) ve savunulması, kitlelere iletilmesi serbesttir, dahası bu hakkın kullanımı teşvik edilir, kişiler  düşüncelerini açıklamaya özendirilir. Amaç her düşünceye kulak vererek, toplum için  yararlı, adil ve demokratik olanı belirleyebilmek, ortak aklı üretebilmektir.  Demokratik toplumlarda ifade özgürlüğü en az yaşam hakkı kadar kutsal kabul edilir,  düşünme ve düşündüğünü ifade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazıdır, bu özgürlüklerinin  olmadığı yerde demokrasiden bahsedilemez.
Farklı düşünmek, hadiseye farklı  bir zaviyeden (açıdan) bakabilmek bir akli değerlendirme (uslamlama) sürecinin sonucudur, emek ister, zahmetli bir iştir. Bu süreçte deney, gözlem ve bilimin ışığı altında zaman içerisinde oluşmuş genel kabuller (bilimsel doğrular) topluma yol gösterir, rehber olur.
Demokratik bir düzen içerisinde kalkınmanın, insanca yaşamanın, güzel günlere ulaşabilmenin yolu bilime inanmak,  düşünme ve düşündüğünü icra etme sürecinde bilimsel doğruları esas almaktan geçer.
Yazıma Ulu Önder Atatürk’ün “Hayatta En Hakiki Mürşit (yol gösterici, rehber) İlimdir” sözü ile son veriyorum.
Yolunuz bilimden ayrılmasın.

Fatih Selim Yurdakul