16 Eylül 2014 Salı

Kapitalizm, Vahşi Kapitalizm, Küreselleşme (Globalizm), Rant Ekonomisi Ve İnsan Hakları Kavramları Üzerine

Kapitalizm, Vahşi Kapitalizm, Küreselleşme (Globalizm), Rant Ekonomisi  Ve İnsan Hakları Kavramları Üzerine

Kapitalizm 16-19. Yüzyıllar arasında Avrupa’da feodalizmin sona ermesiyle birlikte kurumsallaşmış ve tüm dünyaya yayılmıştır.

Kapitalizmin muhtelif tanımlarına bakacak olursak;  başını Adam Smith’in çektiği Merkantilistlere göre kapitalizm  “kendi kendine işleyen bir piyasada bireysel yararı temin etme güdüsü toplumsal yararı sağlamaya da hizmet eder…..piyasa en adil hakemdir, işleyişi ve düzeni herhangi bir şekilde sınırlanmamalıdır ”,  Karl Marks’a göre kapitalizm “işçinin ürettiği metanın sarf ettiği emeğin değerinden fazlasına satılması ile elde edilen karın (artı değerin) sermayeye dönüştüğü ve zaman içerisinde işçinin de metalaştığı ve  üretenin sermayesi haline geldiği” bir sistemdir, Weber’e göre kapitalizm ise “üretimde  üretkenliği ve verimliliği sağlayarak rasyonel bir üretim modeli yaratmaktır”.

Kapitalizmin yeknesak bir tanımı olmadığı gibi uygulamaları da farklı biçimlerde ortaya çıkmaktadır. Batı Avrupa  (Burjuva) Demokrasilerinde sermaye ve işçi sınıfları arasındaki ilişkiler zaman içerisinde kurumsallaşmıştır. Sermayenin karşısında örgütlenmiş çok güçlü işçi sendikaları vardır, öyle ki işçi sendikaları İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde işçi partilerinin (kimi ülkelerde sosyal demokrat parti  ya da sosyalist partilerin) kurucu unsurlarıdır, işçi partilerini kuran sendikalara üye olan işçiler kaynakta kesinti yöntemiyle (check-off sistemi) maaşlarından belirli bir miktarın her ay işçi partisine ödenmek üzere kesilmesine müsaade ederler.

Bugün Batı Avrupa (burjuva) demokrasilerinde muhafazakar partilerin karşısında gerek işçi sınıfının hakları gerekse temel insan hakları düzleminde dişe diş mücadele eden işçi partilerinin gücü dayandıkları işçi sınıfından ve onların ekonomik katkılarından kaynaklanmaktadır. 

Türkiye’ye gelecek olursak;  Cumhuriyet döneminde çıkartılan  Anayasaların hepsinde  (1982 Anayasası dahil) işçi sendikalarının herhangi bir siyasi parti ile organik  bağ kurmasına izin verilmemiştir. Bu yüzdendir ki Türkiye’de Batı Avrupa Demokrasilerinde olduğu gibi sermaye sınıfının karşısında işçi sınıfı ve  işçi sendikaları ile kenetlenmiş, gücünü işçilerden alan,  işçi sendikalarının kurduğu ve desteklediği  işçi  partileri gelişememiştir.  Bu itibarla; Türkiye’de  herhangi bir siyasi partinin kendisini işçi partisi, sosyal demokrat parti ya da sosyalist parti olarak tanımlaması  pek anlamlı değildir.

Vahşi kapitalizm ise burjuva demokrasilerinin tüm kurum ve kurallarıyla gelişemediği (Türkiye gibi) ülkelerde yaygın olan bir sistemdir. Sermaye  ezici  üstünlüğe sahiptir,  herhangi bir kural ve kurum ile kendisini bağlı hissetmez, gücünün  sınırlanmasını  istemez, amacı -her ne bahasına olursa olsun- karını artırmaktır. Bu bağlamda burjuva demokrasilerinde yasak olan kayıt dışı istihdam, çocuk ve kadınların ağır işlerde çalıştırılması yasağı, iş güvenliği önlemlerinin ve işçilerin haklarının uluslararası standartlarda sağlanması, ağır, tehlikeli ve insanlık dışı çalışma koşullarında istihdamın önlenmesi, örgütlenme ve toplu sözleşme özgürlüklerinin sınırlanmaması ve etkin kullanımının sağlanması  gibi konularda işçi lehine  düzenlemelere karşıdırlar, elde ettikleri kardan bir nebze dahi fedakarlıkta bulunmak istemezler.

Küreselleşme (Globalizm) kavramının ele alacak olursak;  ekonomi-politik açıdan kapitalizmin ulaştığı nihai uluslararası boyuttur   (küreselleşme tanımının sosyolojik, kültürel ve ekolojik boyutları hakkındaki tartışmalara değinmeyeceğim).  Küreselleşme yanlılarının gözünde tüm dünya tek pazardır, sermayenin ve malların serbest dolaşımı sağlanarak üretilen metaların en hızlı ve en yüksek değerden satılması amaçlanır. Güçlü olan sermaye gurupları daha da güçlenir, küresel marka haline gelir ve faaliyet gösterdikleri alanlarda her türlü kararın alınmasında tek belirleyici  konumuna erişirler. Örneğin ilaç sanayi dünya genelinde birkaç büyük dev topluluk tarafından dizayn edilir, üretim standartların belirlenmesinde, ilacın tanıtımında, dağıtım  ve pazarlanmasında, fiyatının tespitinde tek belirleyicidirler. Kendi belirledikleri kurallara uygun hareket edilmediğinde muhatabına satış yapmazlar. Tekel, kartel  ya da tröst konumundadırlar.

Rant ekonomisi kavramına gelince; bu kavram son birkaç yıl içerisinde belleklerimize yer etti ve  şehirlerimizde yaşanan hızlı yapılaşma ile sıkça duyar olduk. Rant ekonomisi kavramının Türkçe meali “havadan (çalışmadan) para kazanmaktır” . Rant ekonomisinin aktörleri  siyasi ve idari erki elde tutanlar ve sermayedarlardır. Birlikte hareket ederler ve ürettikleri  metaların değerlerini  yapay (spekülatif) olarak şişirirler ve yaratılan fiktif (varsayımsal) değeri  paylaşırlar. Bu düzene  yeni mafya düzeni demek sanırım abartı olmaz.

“İnsan Hakları”nın kavram olarak tarihsel süreç içerindeki evrimine  değinmeyeceğim, anlamı “sadece ve sadece insan olmaktan ötürü ırk, dil, din, renk , cinsiyet, siyasi ve dini inanç ayırımı gözetmeksizin herkesin sahip olması gerektiği,  uluslarüstü (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi), uluslararası ve  ulusal metinlerde düzenlenmiş, başta  yaşama hakkı ve  ifade özgürlüğü olmak üzere, sağlık, eğitim, barınma, yiyecek temin edebilme, mülkiyet, adil yargılanma ve savunma  gibi  temel haklardır”.

İnsan haklarının geleceğine yönelik  bir değerlendirmede bulunacak olursak; “insan hakları” kavramı, insani yaşam endeksi yüksek, batı demokrasilerinde (coğrafi olarak kendi sınırları içerisinde) yaşamaya ve gelişmeye devam edecektir,  küreselleşmenin esiri olmuş, vahşi kapitalizmin ve rant ekonomisinin hüküm sürdüğü, diğer bir ifadeyle  “yeni mafya düzeni”nin hakim olduğu ülkelerde ise örselenecek, zaman zaman  askıya alınacak ve hak ihlalleri artacaktır. Siyasi ve idari erk hak ihlalleri karşısında  sorumlularının araştırılması ve cezalandırılması noktasında eylemsiz (pasif) kalacak ve olanı-biteni unutturmaya çalışacaktır.  Üzerimize düşen görev hak ihlalleri karşısında susmamak,  hukuki zeminde mücadele etmektir. 


Fatih Selim Yurdakul