“Ötekileştirme” üzerine
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Bildirisi’nin (10 Aralık 1948) 1. Maddesinde bütün insanların özgür,
onur ve hakları yönünden eşit doğdukları, 2. Maddesinde ise herkesin ırk, renk,
dil, din, siyasal ya da herhangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken,
varlıklılık, doğuş ya da başka bir ayırım gözetilmeksizin bu bildiride
açıklanan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabileceği hüküm
altına alınmış, benzeri düzenlemelere Avrupa İnsan Hakları ve Özgürlüklerinin
Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (AİHS, 3 Eylül 1953) , Kadınların Siyasi
Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (20 Aralık 1952), Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Bildirisi (20 Kasım 1959), Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi
(18 Ekim 1961) gibi uluslarüstü ve uluslar arası antlaşmalarda ve sözleşmelerde,
demokratik ülkelerin anayasalarında ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10. maddesinde
yer verilmiştir.
Hiç kimse ırkı (etnik kökeni),
dili, şivesi, dini, mezhebi, tarikatı, ibadet tarzı, siyasi inancı veya başkaca
bir inancı, ulusal kökeni, doğduğu ve/veya büyüdüğü yer (coğrafi kökeni), toplumsal kökeni (köylü
ya da kentli olması), varsıllığı ya da yoksulluğu, engelli olması, cinsiyeti, cinsel
tercihleri veya başkaca bir özelliği itibarıyla yek diğerinden ne daha değerli
ne de daha değersizdir. Bireyi değerli kılan, toplumda ona itibar sağlayan, onu
yücelten nitelikleri aklı, fikri, vicdanı, doğruluğu ve dürüstlüğü (ahde
vefası), çalışkanlığı, kurduğu dostluklar, diğer bireylere sunduğu sevgi,
başkalarına gösterdiği saygı, hasılı topluma yaptığı övgüye değer her türlü
katkıdır. Bundan gayrı kişinin topluma yaptığı herhangi bir katkısı
gözetilmeksizin, mensubu olduğu etnik kökeni, konuştuğu dili, inandığı dini,
taraftarı olduğu siyasi akım, desteklediği futbol kulübü (bunlarla sınırlı olmamak üzere) veya başkaca
herhangi bir sınırlama gözetilerek saygıya
değer görülmesi, kendisine bir değer izafe edilmesi benimsenen kriterinin dışında kalan insanların dışlanması
ve “ötekileştirilmesi” sonucunu doğurur.
“Ötekileştirme” olgusunun nasıl
ortaya çıktığına da değinmek gerekir. Ötekileştirme olgusu sıklıkla demokrasi
geçmişi olmayan ya da henüz batılı anlamda demokratik kriterleri
geliştirememiş, başka bir deyimle az gelişmiş toplumlarda yönetişim sürecinde
bir kısım güruhu etrafına toplayarak iktidarı ele geçirmek ve sonrasında
pekiştirmek amacıyla kullanılır. Bu
bağlamda cemaatçilik, hemşericilik, etnik ve/veya dilsel kökene dayalı siyaset ülkemizde
yaşanan örneklerden bazılarıdır.
“Ötekileştirme”’nin yaşatılması
beraberinde bir lider kültünün de betimlenmesi ve kutsanmasını gerektirir.
Cemaatler yönünden şeyhler, hemşehricilik yönünden kanaat önderleri, etnik
ve/veya dilsel kökene dayalı siyaset açısından önder olarak kutsallaştırılanlar buna
örnek kabul edilebilir.
Sonuç olarak “ötekileştirme” olgusu
ortak aklın kullanımı, ortak paydanın yaratılması, adil ve hakça bölüşüm,
fırsat eşitliği gibi kavramlara uzaktır, amacı ile bağdaşmaz.
Tüm insanların özgür ve mutlu
olacağı bir yaşam alanının tesisi şeffaf, nesnel, adil ve meşru hukuk
kurallarının geçerli olduğu, uygulandığı ve etkin biçimde denetlenebildiği,
ötekileştirmenin değil liyakatin esas alındığı bir düzende mümkün olacaktır.
Kimsenin kimseyi dışlamadığı,
ötekileştirmediği, huzurlu bir dünyada hep birlikte mutlu, mesut yaşamak
dileğiyle.
Fatih Selim Yurdakul