Terorizm ve Kaos üzerine
Türkçe’ye, Fransızca "terreur" sözcüğünden geçmiş
olan teror sözcüğü Latince kökenlidir. Latince sözcüğün anlamı "korkudan titreme" veya "titremeye
sebep olma"dır (Bkz.Wikipedia).
Fransızca Petit Robert sözlüğünde "Bir toplumda bir grubun
halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku" olarak tanımlanır. Oxford İngilizce Sözlük'te "Genellikle siyasal
nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak”
olarak tanımlanır. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde, "Yıldırma, cana kıyma ve malı
yakıp yıkma, korkutma, tedhiş" olarak
tanımlanır (Bkz.Wikipedia).
Kaos
Yunanca Khaos sözcüğünden tüm Batı
dillerine ve dilimize geçmiş bir kavramdır, siyaset biliminde ve sosyolojide
düzensizlik, karmaşa anlamındadır, anlaşılamayan bir durumu ifade etmek üzere
kullanılır.
Müspet bilimlerden Fizik ve
Matematik’te de düzensiz ve birbirinden bağımsız hareket eden değişkenlerin
yarattığı kimi sonuçları, nedenlerini araştırmak üzere yapılan çalışmalar kaos
kuramı ile ifade edilir.
Kaos adını
verdiğimiz yapı her ne kadar düzensiz görünüyor ya da algılanıyor olsa da kaos ve düzen bir birine sıkı sıkıya
bağlıdır. Kaos içerisinde var olan
ve sürekli değişkenlik arz eden
değişkenler dahi bir düzen içerisinde hareket eder ve netice itibariyle
çevremizde fiziksel ve maddi anlamda
sonuç yaratırlar.
Kaos
sözel manada eldeki teknik veri ve
imkanlarla açıklanamayan bir durumu ifade eder. Bilim ve teknolojinin
ilerlemesiyle bir kaotik oluşuma etki
eden, bir birinden bağımsız hareket eder gibi görünen ya da öyle algıladığımız
değişkenler algılanabildiği, anlaşılabildiği ve izah edilebildiği ölçüde kaos (öngörülemezlik) yok olur,
gözümüzdeki perde kalkar ve aydınlığa kavuşuruz.
Uluslararası camiada Kaos bir toplumu ya da bir bölgeyi geri
bırakmak, yıkmak, yakmak ve dağıtmak için de kullanılır. Emperyal
güçler yarattıkları, bilgi kirliliği, belirsizlik ve düzensizlik ortamı
içerisinde hedef kitleyi
istikrasızlaştırır, kitleyi küçük parçalara ayırmak amacıyla etnik ve
dini çatışmalar yaratır, binlerce yıldır birlikte barış içerisinde yaşamış
insanları bir birine düşman eder,
bir daha bir birinin
yüzüne bakamayacak ve bir
araya gelmeyecek hale getirir.
Türkiye’de 7
Haziran 2015 de yapılan genel seçimlerin sonrasında artan ve giderek ivmelenen
gerek etnik gerekse dinsel kökenli teror eylemleri ile insanımız üzerinde bir korku halesi ve
yılgınlık yaratılmak istenmekte, yaratılan korku ve yılgınlık ile insanımızın içe
kapanması ve her türlü korunma ve koruma refleksinin felç edilmesi
amaçlanmaktadır. Halihazırda bunu başarabilmiş değillerdir, ancak güvenlik ve
istihbarat zaafiyeti devam ettiği sürece bu amaca yönelik saldırıların devam
edeceği ve daha çok insanımızı feda edeceğimiz aşikardır.
Teror eylemleri
ile oluşturulan kaotik süreç ile demokrasi, laiklik ve temel insan haklarına
saygı felsefesi üzerine kurulmuş (son zamanlarda bu ideallere gösterilen saygı her
ne kadar oldukça örselenmiş ve yara almış olsa da) Türkiye Cumhuriyeti
Devletini ortadan kaldırmak, güzel ve yalnız ülkemiz Türkiye’yi Irak ve Suriye
gibi istikrarsızlaştırmak, her gün kan dökülen, bu durumun kanıksandığı tipik
bir Ortadoğu ülkesi haline getirmek amaçları güdülmektedir. Bu duruma gelmemiz
tesadüfi değildir. Toplumun çoğunluğu Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş
felsefesinden, laiklikten, akıl ve bilime inanma ve aydınlanma ideallerinden
uzaklaşmış, uzaklaştırılmıştır. İnsanımızın azımsanamayacak bir kısmı kurtuluşu
hocalarda, şeyhlerde aramakta, bir kısmı demokrasi, insan hakları ve laikliği
kendisine ve topluma lüks olarak görmekte ve rejimin otoriterleşmesine, bununla
birlikte yönetimde şeffaflıktan uzaklaşılmasına ve hatta vazgeçilmesine, yolsuzluk
ekonomisinin giderek güç kazanmasına alkış tutmakta, bir kısmı ise sessiz
kalmaktadır.
Unutulmamalıdır ki; aklı,
bilimi reddeden, dogma ve hurafelerle yaşamayı yeğleyen toplumlar terör
saldırılarının hedefi olmaya, kaos
içerisinde yaşamaya, birilerinin boyunduruğu altında çile çekmeye devam
edeceklerdir.
Terör saldırıları ile yaratılan kaotik
süreçten çıkışımız, aklımızı
esaretten kurtarmakla, aklın
ve bilimin egemenliğine inanmakla mümkün olacaktır. Bu ise Ulu Önder Atatürk’ün
dediği gibi “fikri hür vicdanı hür
nesiller yaratmak”la gerçekleşecektir.