Adanma
(kutsallaştırma) ve birey (özgür insan) kavramları üzerine
“Adanma”; doğa üstü bir güç
taşıdığına inanılan soyut bir varlığa ve/veya kavrama ya da somut bir varlığa
ve/veya nesneye koşulsuz olarak bağlanma,
inanma ve teslim olma halidir. Din ve Tanrı inanışı, evliyalara,
yatırlara, türbelere, azizlere, ermişlere koşulsuz inanma ve bağlanma soyut
olana, pirlere, şeyhlere, dedelere,
babalara, kanaat önderlerine, siyasilere
(lider kültü yaratma), inanma ve bağlanma ise somut olana örnek gösterilebilir.
“Adanma” olgusunda kutsalı
(adanılanı) belirleyen, kişinin kendini adadığı soyut ya da somut varlığa duyduğu sevgi ve korkudur. Kutsal (adanılan)
çiğnenmemesi gereken bir tabudur. Kendini adamış olan tabuyu çiğnediğinde
uhrevi bir müeyyide (günah) ile cezalandırılacağına inandığı gibi dünyevi
bir müeyyide ile de
cezalandırılabileceğini düşünür.
“Adanma” bireyin bir tür
kendini hiçe sayması halidir. Felsefe ve Psikanalizde “Nihilizm” (hiçlik duygusuna kapılma) olarak
adlandırılan bu durum bireyin kendi iradesini reddetmesi, kendini acz
içerisinde hissetmesi ve kabul etmesidir.
“Birey” kavramına gelince;
birey özgür iradesiyle hareket eden, Imanuel Kant’ın deyişiyle aklını esaretten
kurtarmış (Sapare Aude), karar verme sürecinde herhangi bir tabuya göre
değerlendirme yapmayan, her türlü dogmayı reddeden, deneyin ve aklın rehberliğinde bilime inanan, önyargılardan
arınmış,
eşitlik ve adaleti üstün değer olarak kabul eden, insan
ve hayvan haklarına saygılı, emek ve üretime değer veren, çalışan ve üreten
insandır.
Tabuların yerine bilim ve aklın
üstün değer kabul edildiği toplumlar demokrasi kültürü gelişmiş toplumlardır.
Bu toplumlarda yükselen değerler, kutsalı yaratmada etken olan “sevgi” ve “korku”
gibi öznel (subjektif) değer yargılarından
ziyade, özünü “akıl” ve “bilim”den alan
nesnel (objektif) ölçütler (kriterler) üzerine inşa edilir.
Adanma geleneğinin hakim olduğu
toplumlarda etken olan biattir, liyakate bakılmaz, aranılan en has özellik
koşulsuz itaattir. İtaat eden makbul (bizden), etmeyen ise günahkardır, asidir,
katli vaciptir, en basit tanımıyla ötekidir (yabancı). Buna karşın “birey”
kavramının başat gittiği toplumlarda ise liyakat esastır, ötekileştirme
lanetlenir.
Adanmış (tabulara karşı
gelemeyen insan) zamanla aciz düştüğü hissine kapılır, yılgınlığa sürüklenir,
düşünemez, üretemez, egemen güce boyun eğer. Birey (özgür insan) ise düşünür,
eleştirir, çalışır ve üretir.
Adanma
(biat)
kültürü üzerine inşa edilen toplumlar monopolist, tekçi, tekilci, tepeden
inmeci bir yapıya dönüşür, yönetime tek adam kültü, karamsarlık ve mutsuzluk hakim olur. Buna karşın, akıl ve bilim üzerine
inşa edilen toplumlarda ise bireyler (özgür insanlar) eşit, adil, kimsenin
ötekileştirilmediği, liyakatin esas alındığı bir öz yaşam alanını (habitatı)
birlikte inşa ederler, mutlu-mesut
yaşarlar, hayat bayram olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder