“Yurttaşlık”,
“Halk”, “demokrasi” ve “ulus” kavramları
üzerine.
Yurttaş
kavramı ilk kez Roma İmparatorluğu ve Eski Yunan’da kullanılmıştır . Latincesi
“civis”, Yunancası ise “polites” dir. Yurttaşlık; Yunan Şehir Devletlerinde
(polis) yaşayan ve siyasal yaşama katılma hakkı olan ayrıcalıklı topluluğa,
zümreye, tanınmış, tevarüs eden, babadan oğula geçen, bir statü idi.
1789
Fransız Devrimi ile yurttaşlık statüsü genelleştirildi, devlet yapısı
kurumsallaştı, pekişti. “Ulus” kavramı belirginleşti, “ulusu” teşkil edenler tabiyetten (kulluktan) kurtuldular. Kilise, zümre, aile
ve bölge gibi alternatif kimliklerin yerini Fransız Yurttaşı kimliği aldı.
Türk
Devriminde de aynı süreç yaşandı. Osmanlı’da var olan teba (kul) ilişkisi yurttaşlık
ilişkisine dönüştü. Gevşek ve dağınık bir yapıdaki toplumsal katmanları (ümmeti
teşkil eden milletleri, halkı) bir araya getirmek ve birlikte yüceltmek için
yurttaşların bütününe “Türk Ulusu” denildi, devlet otoritesini hakim kılmak
için dinsel otoriteyi temsil eden tekke ve zaviyeler kapatıldı, feodaliteyi
temsil eden ağa, bey, efendi gibi unvanların kullanımı yasaklandı.
Demokrasi
kavramı ise yine ilk kez Eski Yunan’da ortaya atılmıştır. Yunanca “demos”
(halk) ve “kratos” (iktidar, güç) sözcüklerinden türetilmiştir, “halkın
iktidarı” anlamında kullanılmıştır. Burada kullanılan “halk” ifadesi “herkes”
anlamındadır. Eski Yunan’daki demokrasi anlayışı bugünkü manana katılımcı bir
demokrasi değildir. İktidar “halk” (herkes) adına sınırlı ve ayrıcalıklı bir zümre tarafından kullanılırdı.
1789
Fransız Devrimiyle birlikte; gevşek ve dağınık bir birlikteliği ifade eden
“halk” kavramı yerine devlete yurttaşlık bağı ile bağlanmış, bu bağ ile birbiri
ile kaynaşmış, iktidarı birlikte paylaşan, ortak dili, tarihi ve idealleri olan,
birlikte yaşama arzusu içerisindeki
yurttaşlar topluluğunu ifade etmek üzere
“ulus” kavramı geliştirildi. Bu kavram ile yurttaşın dinsel, feodal ve
aristokratik bağlardan kurtulmuş, kendi aklı ve vicdanı ile hareket edebilen ve
bağımsız karar verebilme yetisine sahip birer birey olarak güçlenmesi, birileri
tarafından güdülmesi yerine iktidara bizzat ortak olması ve kendi adına karar
vermesi ve yönetmesi amaçlandı.
“Yurttaşlık kavramının belirleyicisi “ulus bilinci”dir.
Bu kavramlardan birinin erozyona uğratılması, diğerinin de yok olması sonucunu
doğurur. Toplumsal yapıyı tekrar ümmeti oluşturan milletlere bölerseniz, “ulus”
olma bilinci kaybolur, ulusu ve dolayısıyla yurttaşları bir arada tutmaya yarayan maya (“ulus
ideali”) bozulur ve “ulus bilinci” yok olur.
Büyük
Ortadoğu projesi adı altında yürütülen sürecin ayrıntıları netleşme başladı.
Türkiye Cumhuriyetinin Osmanlı’da olduğu gibi dağınık ve gevşek bir
yapıda, dinsel ve etnik topluluklardan (milletlerden) oluşan bir
federasyona dönüştürülmesi emelleri birileri tarafından yavaş yavaş dillendiriliyor
bu günlerde. Amaçlanan Kurtuluş Savaşı
ile yeşeren ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile pekişen “Türk Ulusu”
bilincinin yok edilmesidir. “Ulus bilincinin”
yok edilmesiyle birlikte yurttaşlık bilinci de zayıflayacaktır.
Yurttaşlık bilincinin zayıflaması ise “ulus devletin”, şehitlerin kanıyla ve
irfanla kurduğumuz Türkiye Cumhuriyetinin sonu olacaktır.