“Aydınlanma” ve “laiklik” üzerine .
Avrupa’da Ortaçağın
karanlığından ve Engizisyondan çıkışta lokomotif olmuş Rönesans
(Re-naissance=Yeniden Doğuş) ve Reform (Yeniden Biçimlendirme) hareketleri (süreçleri)
Aydınlanma Felsefesinin (initiation)
ortaya çıkması ve benimsenmesiyle gerçekleşmiştir.
Aydınlanma hareketleri
(Rönesans ve Reform) Fransız Devrimini doğurmuş, o devirde bilim ve sanatta
müthiş gelişmeler yaşanmıştır. Tüm bu gelişmelerin sonucunda toplumsal yapı Din
ve Tanrı merkezli bir temelden, akıl merkezli bir temele evrilmiştir. Egemenlik
gökten yere inmiş, Tanrı adına yeryüzünde O’nun gölgesi sıfatıyla hükmettiğini
söyleye gelmiş kralların gücü kırılmış, egemenliğin ulusa ait olduğu düşüncesi
benimsenmiştir. Laiklik (sekülerleşme) denen bu olgu, ilerleyen aşamalarda,
Aydınlanma sürecinde ve bu süreçte ortaya konan tüm bilimsel çalışmalarda ve
sanatsal faaliyetlerde mihenk olmuştur.
Bugün Avrupa Kültüründen bahsedilebiliyorsa ve Ortaçağda yaşanan Engizisyonun acıları
bir nebze de olsa unutulabilmişse, bu laiklik sayesinde olmuştur.
Laiklik; Yunanca laos
kelimesinden gelir ve Türkçe karşılığı ulus, millet demektir. Laikliği, kelime anlamında uluşçuluk veya
milliyetçilik olarak da tanımlayabiliriz.
Laiklik sadece siyasi
anlamda din ve devlet işlerinin bir birinden ayrılması değil, aynı zamanda düşüncenin
ve aklın önündeki engellerin kaldırılması, insan zekasının özgür kılınmasıdır. Aydınlanma
Çağının en önemli düşünürlerinden Immanuel Kant’ın tanımlamasıyla; aklını başkalarına emanet etmiş olan bireyin
bu esrik halinden kurtulması, aklını kullanmada başkalarının kılavuzluğuna
ihtiyaç duymaksızın özgürce hareket etmesi, aklını kendi başına kullanma
cesaretini göstermesidir (Sapere Aude). Laiklik, kısacası, kişinin birey olması
ve bireylerin bir araya gelerek ulus’u oluşturmalarıdır.
Sonuç olarak; kişi ancak
laik toplumlarda kul olmaktan, diğer bir deyişle başkasının esiri olmaktan
kurtulur ve özgür olur, birey olur, bireyler
ise bir araya gelerek bir ulus yaratırlar. Ulus, bireylerin kurduğu ve bir
arada yaşadığı bir yapıdır. Laikliğin, aklın, bilimin, sanatın, deney ve
gözlemin itibar görmediği, cehaletin, bilgisizliğin, önyargıların, hurafelerin
egemen olduğu toplumlar ise ulus olma bilincine erişemezler, talihin
yardımıyla, şans eseri ulus yapısına erişseler de, bu yapıyı muhafaza edemez
iseler, bölünürler, parçalanırlar, yok olurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder