12 Ağustos 2013 Pazartesi

Kadına Yönelik Şiddet üzerine

Kadına Yönelik Şiddet üzerine

Cumhuriyet öncesi eğitilmemiş, cahil, ümmi (okur-yazar olmayan) nüfusun neredeyse %99’u kadınlardan oluşmakta idi. Bu onların ayıbı değildi. Ayıp;  kadınlara değer vermeyen, onları kafeslerin arkasına kapatan, eğitim olanağı vermeyen, iş yaşamına katılmasına müsaade etmeyen, siyasal yaşamda doğal karşıtı erkeklere tanınmış olan seçme-seçilme hakkını kadınlara reva görmeyen, özetle onlara birey olma fırsatı vermeyen bağnazlarındı.

Cumhuriyetle birlikte Ulu Önder Atatürk kadınlarımızın tıpkı erkekler gibi eşit haklara sahip olmaları yönünde bir dizi adımlar attı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı bir çok batılı devletten çok önce tanındı. Kadınların eğitimine önem verildi, kadınlarımız her meslek gurubunda, çalışma yaşamının her alanında üstün başarılar gösterdiler. Basit örnekler verecek olursam; yakın bir zamana kadar üniversitelerdeki kadın akademisyenlerin ve ülke genelinde kadın avukatların erkeklere oranı bırakın Avrupa’yı belki de  dünyada en yüksek ülke konumunda idik.

Son yıllarda kadınların çalışma yaşamından uzaklaştırılması ve tekrar eve kapatılması düşüncesi el altından pazarlanmakta. Üç çocuk, üç de yetmez beş çocuk, altı olsa dahi iyi olur önerileri havada uçuşmakta. Kız çocuklarımız okula gönderilmemekte, erken (çocuk) yaşta evlenmeye zorlanmakta. Çocuk gelinlerin, evli kadınların tümüne oranı inanılmaz boyutlarda. Kadınlarımız çalışma yaşamından kopartılmakta, büyük bir çoğunluğu ise çalışmayı, kendi ayakları üzerinde durabilmeyi, kendi karnını doyurabilmeyi, başkasına muhtaç olmamayı, kendi kaderini tayin edebilmeyi, birey olabilmeyi  hayal dahi edememekte. Böylesi bir ortamda kadınlar erkek egemen toplumda köleleştirilmekte, bastırılmakta ve her türlü gayri-insani muameleye maruz kalmakta. Canı yandığında sesini çıkarmaya yeltendiğinde demir yumruk tepelerine inmekte ve cehennem azabı çektirilmeye devam edilmekte. Televizyonlar her gün kadına yönelik şiddeti haber yapmakta, şehit haberleri gibi şiddet mağduru ve/veya kurbanı kadınların haberleri de sıradanlaştırılmakta ve toplum buna mecburmuş gibi uyuşturulmakta, bu duruma alıştırılmakta. Şiddete maruz kalmış veya maruz kalma ihtimali olan kadınlar Mahkemeler, Cumhuriyet Savcılıkları, Polis ve sair kamu kurumlarınca yeterince korunmamakta, şikayetleri ciddiye alınmamakta, şiddet uygulayan  failler hak etmediği halde ceza indirimlerinden istifade ettirilmekte ve cesaretlendirilmekte.

Kadına yönelik şiddeti sona erdirmeye ve çocukların evlenmeye zorlanmalarını önlemeye yönelik somut, etkin ve sonuç odaklı bir çalışma yürütülmemekte ve her iki fenomen de kadınların alın yazısıymış gibi bir algı, bir yanılsama hali yaratılmaya çalışılmakta. Bu umursamazlık ve duyarsızlık toplumda derin ve onulmaz yaralar açmakta. Yeni nesiller bu durumu normalmiş gibi görmekte, genç erkekler kadına karşı şiddete daha çok başvurmakta, kadınlar ise çoğu kez bu duruma boyun eğmekte, hayat kendileri açısından iyice çekilmez bir hale gelinceye değin seslerini çıkarmamakta.

Sonuç olarak kadına yönelik şiddet toplumsal bir hastalık haline dönüşmekte. Gelecek nesilleri bu illetten kurtarmanın tek çaresi ise tüm yurttaşlara baskıcı olmayan, sorgulayıcı ve özgür düşünceyi esas alan bir eğitim vermek. Tüm bireyler, ilk okuldan üniversiteye kadar bilim ve aklın ışığı ile aydınlatılırsa, o zaman üretken ve yaratıcı bir topluma dönüşebiliriz. Aydınlanmayı başaramaz isek Cumhuriyetin tüm kazanımlarını kaybedeceğimiz ve tekrar Ortaçağın karanlığına doğru gerileyeceğimiz aşikar.


Fatih Selim Yurdakul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder