“Akademi” ve “Üniversite” kavramları üzerine .
“Akademi”
sözcüğü ilk kez Anadolu uygarlıklarından
İyonlar (Yunan) döneminde, M.Ö. 4.
yüzyılda, Antik/Klasik Yunan Filozofu, felsefi dialog yazarı ve Batı
Dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu sayılan Atina Akademisinin kurucusu
Platon (Eflatun) tarafından kullanılmıştır. Platon; matematik, doğa bilimleri
ve yönetim biçimi üzerinde çeşitli konularda öğrencilerine ders verdiği düşünce
topluluğuna Akademia (Ἀκαδημία)
adını vermiştir.
Bugün saygın bilim, sanat, dil ve edebiyat kurulları “akademi”
unvanı ile anılmaktadır (Fransiz dili açısından tek otorite sayılabilecek
Fransız Akademisi, İngiltere’de Kraliyet Müzik Akademisi, Kraliyet Sanat
Akademisi ve Kraliyet Tiyatro Sanatı Akademisi, Rusya’da Bilimler Akademisi
gibi).
Üniversite (universitas)
sözcüğü ise ilk kez Latinler tarafından bir topluluğu ifade etmek amacıyla
kullanılmış, daha sonra bu tanımlama öğrencilerin ve öğreticilerin bir arada
bulunduğu, statülerinin (haklarının) siyasi otorite tarafından bir belgeye
bağlandığı topluluk olarak kabul görmeye başlamış, M.S. 1155-1158 de kurulan
Bologna Üniversitesinin Statüsünde (Charter) ise akademik özgürlüğün ifadesi
(üyelerinin niteliklerini belirleme özgürlüğüne sahip) anlamında ilk kez kullanılmıştır.
Batı Dünyasının gerçekleştirdiği Rönesans ve Reform süreçlerinde,
işleyiş kuralları kamu otoritesinin dışında belirlenen ve özerk yapıya sahip akademi
ve üniversite adı altında faaliyet
gösteren kurumlar (kurullar) önemli rol oynamışlar ve bilim, sanat, edebiyat,
demokrasi ve insan haklarının gelişimine büyük katkı sağlamışlardır.
Ulu Önder Atatürk; Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte batılı
anlamda akademik kurullar benzeri Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nu
kurdurmuş ve bu kurulların özerk bir yapıda olmasını arzu etmiştir. Bu kurullar
bugün maalesef özerk yapılarını kaybetmişlerdir. Hayatta iken bilim ve sanat
kurulları (akademileri) oluşturulması için yeterli sayıda nitelikli insan
olmadığından ötürü böyle bir girişimde bulunmamıştır.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana geçen yaklaşık 90 yıllık
süreçte; Üniversitelerimiz ve bilim kurullarımız batılı anlamda özerk bir yapıya
kavuşamamıştır. Öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin niteliklerini kendi
belirleyememektedir. Kendi kendini yönetemediği gibi, çalışmalarını yürütmenin
etkisi altında sürdürmek zorunda kalmaktadır.
Ülkemizde üniversiteler özgür kılınmadıkça, özerk bir yapıya
kavuşturulmadıkça, bağımsız bilim kurulları oluşturulmadıkça ve akademik
özgürlük sağlanmadıkça, aydınlanma ve çağdaşlaşma sürecinin akim kalacağı
aşikardır.
Saygılarımla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder