“Hukuk”, “kanun”, “vicdan” ve “adalet” kavramları üzerine.
“Hukuk”, Arapça kökenli bir sözcük olan “hak”
sözcüğünün çoğuludur. Diğer bir ifadeyle hakların bütünü olarak tanımlanabilir.
“Kanun” ,
Yunanca kökenli “kanon” (κανων) kelimesinden
türemiştir. Modern Türkçe’de “yasa” sözcüğü ile eş anlamlıdır. Usulünce kabul
edilmiş ve yürürlüğe girmiş kural ya da kurallar bütünüdür.
Kanun ile
hukuk aynı anlamı taşımaz. Bu bağlamda;
hukuk devleti ile kanun devleti tanımlamaları da farklıdır. İnsan yaşamını ve
insan haklarını en üstün değer olarak kabul eden bir düzen hukuk devletidir. Buna karşın mihenk olarak insanı gözetmeyen
bir düzen, örneğin “engellilerin ya da belirli bir etnik topluluğun
kısırlaştırılmasına izin veren (Nazi Almanya’sında yaşanmıştır) ve bunu
yasalaştıran bir düzen kanun devletidir, hukuk devleti değildir. Hukuk
devletinde en kutsal değerler, kanunen henüz koruma altına alınmamış olsa bile,
hukukun genel ilkeleridir, insan haklarıdır (yaşam hakkı, vücut bütünlüğünün
korunması, özel yaşamın gizliliği v.b.).
“Vicdan”,
Arapça kökenli bu sözcük “bulma”, “keşfetme”, “Tanrı aşkı ile dolma”, “gönül
şehadeti” anlamındadır. Yaptığımız her işi denetleyen, yargılayan, yeri
geldiğinde engelleyen ya da yapmamız yönünde cesaretlendiren, bizi maddi
hakikati aramaya ve bulmaya yönlendiren iç benliğimizdir. Yunus Emre’nin “Bir
ben vardır bende, benden içeri”
deyişinde tasvir etmeye çalıştığı ruh halidir. “Tanrı sevgisi” ya da “sevgi”
olarak da nitelendirilebilir.
“Adalet”,
Arapça’dan Türkçeye geçmiş olan bu sözcük yaptığımız her işte “hak gözetmek” , “adil olmak” anlamındadır.
Sözün özü;
icra edilen bir eylem; kişilerin yüreğinde sevgi uyandırdığı ve vicdanları
ısıttığı ölçüde adildir, adaletin tesisi yasa yapmak ve uygulamakla değil,
hukuku ve hukukun artık ayrılmaz bir parçası olan insan haklarını en üstün
değer kılarak mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder