Sivil İtaatsizlik üzerine
“Sivil İtaatsizlik” kavramını işleyen düşünür ve siyasiler bu kavramı farklı bakış açıları ve siyasi perspektiflerle tanımlamışlardır . Genel kabul görmüş unsurları; "yönetim siyasetinin ya da yasaların değişmesini isteyen, aleni, şiddetsiz, vicdani, fakat aynı zamanda siyasi olan, yasa dışı bir eylem" (John Rawls, A Theory of Justice Cambridge 1971 s.401 ve devamı) olarak sıralanmaktadır .
“Sivil İtaatsizlik” eylemi özünde barışçıldır, şiddet içermez, yıkıcı değil, yapıcıdır. Bireysel olarak ya da topluca ve fakat organize biçimde ulu-orta dile getirilir. Kamu oyunun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve bu yolla taraftar kazanma amacı güder.
“Sivil İtaatsizlik” kavramı düşünme, düşündüğünü açıklama ve örgütlenme özgürlüklerinin bir dışa vurum biçimidir. Eyleme katılanlar eylemin biçimi, doğurabileceği sonuçlar ve maruz kalabilecekleri hukuki yaptırımlar hakkında önceden bilgi sahibidirler. Barışçıl bir dışa vurum yöntemi olan “Sivil İtaatsizlik” eylemi şiddete yönelik değildir.
“Sivil İtaatsizlik” eylemi hukuka aykırılık içerebilir, ancak bu tutum yasa dışı örgütlenme ve eylemde bulunma amacı içermez. Toplumsal sözleşmenin (oydaşmanın) ihlal edilmesi, hakkaniyet ve eşitlik duygusunun örselenmesine karşı gösterilen bilinçli ve kitleleri harekete geçirmeyi amaçlayan bir tür tepkidir.
“Sivil İtaatsizlik” eylemlerinde, eylemlerin icrası sırasında üçüncü kişilerin haklarının çiğnenmemesi esastır . Bu anlamda yol kapatmak, tren rayına oturmak gibi ya da başka bir tür eylemle herhangi bir kamu hizmetinin yurttaşlara iletiminin kesilmesi “sivil itaatsizlik” eylemi olarak algılanamaz.
“Sivil İtaatsizlik” eylemi hukuk devleti (hukukun üstünlüğü idesi) ilkesinin geçerli olduğu toplumlarda aksayan bir durumun düzeltilmesi, hakkaniyete (meşruiyete) ve eşitliğe uygun hale getirilmesini sağlamak maksadıyla icra edilir. Sistemin (siyaset ve yasaların) bütünü ve işleyişi açısından genel bir kabul söz konusudur. Hukuk ve siyasetin toptan değiştirilmesi amacı gütmez. Bu anlamda özünde paradoksal bir düşüncedir. Bütünün çoğu itibariyle kabulü, azı itibariyle reddini içerir.
Tarihsel süreçte ilk olarak Eski Yunan’da Socrates ve Antigone olayı ile ortaya çıktığı varsayılır. Site Yönetiminin tehlikeli gördüğü ve bu itibarla suç olarak nitelediği “gençleri baştan çıkarma” suçlaması ile suçlanan Socrates; suçlama konusu eylemin düşünce özgürlüğü kapsamında olduğu ve Site’nin bekası açısından korunması gereken en üstün değerin “düşünce özgürlüğü” olması gerektiğini savunmuş, bu eylem eğer suç sayılacaksa ölüm cezasını kabul edeceğini ve itiraz etmeyeceğini savunmuştur. Yargılanması sırasında savunmasını baştan sona “kendini bilmek” kavramı üzerine oturtmuştur. Site yurttaşlarının “neyi bilip neyi bilmediklerini sorgulamadıklarını”, kendisinin ise en azından “hiçbir şey bilmediğini bildiğini” , Site yurttaşları ile arasındaki farkın bu olduğunu, beyan etmiştir. Bu değerlendirme Site Yurttaşlarının tepkisine yol açmış ve büyük düşünür Socrates ölüm cezasına çarptırılmıştır. Cezası baldıran şerbeti içirilerek infaz edilmiştir.
“Sivil İtaatsizlik” eylemleriyle Hint halkının bağımsızlığa ulaşmasını sağlayan Mahatma Gandhi, Hint Halkının İngiltere’den bağımsızlığını elde etmesini sağlamak amacıyla, ilk olarak İngilizlere ticari yaptırımlar uygulanması politikasını öne çıkarmış, bu amaca yönelik olarak İngiliz kumaşının ve İngilizlerin tekelinde olan tuzlalarda üretilen tuzun satın alınmasının önüne geçmiştir. Akabinde Hint halkını İngilizlere vergi vermemeleri, sivil ve askeri düzenlemelere karşı gelmeleri yolunda örgütlemiştir. Mahatma Gandhi’nin “Sivil İtaatsizlik”e dayalı bağımsızlık mücadelesi şiddete başvurmaksızın yıllarca sürmüş ve sonuçta İngilizler Hindistan’dan çekilmiştir.
Rosa Parks ve Martin Luther King, 19. Yüzyılda, “Sivil İtaatsizlik” eylemleriyle kitleleri örgütlemişler, siyasi ve hukuki sonuçlar elde etmişler, Amerika Birleşik Devletlerinde siyahlara uygulanan ırk ayrımcılığının yasalardan ayıklanmasını sağlamışlardır.
“Sivil İtaatsizlik” kavramını işleyen düşünür ve siyasiler bu kavramı farklı bakış açıları ve siyasi perspektiflerle tanımlamışlardır . Genel kabul görmüş unsurları; "yönetim siyasetinin ya da yasaların değişmesini isteyen, aleni, şiddetsiz, vicdani, fakat aynı zamanda siyasi olan, yasa dışı bir eylem" (John Rawls, A Theory of Justice Cambridge 1971 s.401 ve devamı) olarak sıralanmaktadır .
“Sivil İtaatsizlik” eylemi özünde barışçıldır, şiddet içermez, yıkıcı değil, yapıcıdır. Bireysel olarak ya da topluca ve fakat organize biçimde ulu-orta dile getirilir. Kamu oyunun bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve bu yolla taraftar kazanma amacı güder.
“Sivil İtaatsizlik” kavramı düşünme, düşündüğünü açıklama ve örgütlenme özgürlüklerinin bir dışa vurum biçimidir. Eyleme katılanlar eylemin biçimi, doğurabileceği sonuçlar ve maruz kalabilecekleri hukuki yaptırımlar hakkında önceden bilgi sahibidirler. Barışçıl bir dışa vurum yöntemi olan “Sivil İtaatsizlik” eylemi şiddete yönelik değildir.
“Sivil İtaatsizlik” eylemi hukuka aykırılık içerebilir, ancak bu tutum yasa dışı örgütlenme ve eylemde bulunma amacı içermez. Toplumsal sözleşmenin (oydaşmanın) ihlal edilmesi, hakkaniyet ve eşitlik duygusunun örselenmesine karşı gösterilen bilinçli ve kitleleri harekete geçirmeyi amaçlayan bir tür tepkidir.
“Sivil İtaatsizlik” eylemlerinde, eylemlerin icrası sırasında üçüncü kişilerin haklarının çiğnenmemesi esastır . Bu anlamda yol kapatmak, tren rayına oturmak gibi ya da başka bir tür eylemle herhangi bir kamu hizmetinin yurttaşlara iletiminin kesilmesi “sivil itaatsizlik” eylemi olarak algılanamaz.
“Sivil İtaatsizlik” eylemi hukuk devleti (hukukun üstünlüğü idesi) ilkesinin geçerli olduğu toplumlarda aksayan bir durumun düzeltilmesi, hakkaniyete (meşruiyete) ve eşitliğe uygun hale getirilmesini sağlamak maksadıyla icra edilir. Sistemin (siyaset ve yasaların) bütünü ve işleyişi açısından genel bir kabul söz konusudur. Hukuk ve siyasetin toptan değiştirilmesi amacı gütmez. Bu anlamda özünde paradoksal bir düşüncedir. Bütünün çoğu itibariyle kabulü, azı itibariyle reddini içerir.
Tarihsel süreçte ilk olarak Eski Yunan’da Socrates ve Antigone olayı ile ortaya çıktığı varsayılır. Site Yönetiminin tehlikeli gördüğü ve bu itibarla suç olarak nitelediği “gençleri baştan çıkarma” suçlaması ile suçlanan Socrates; suçlama konusu eylemin düşünce özgürlüğü kapsamında olduğu ve Site’nin bekası açısından korunması gereken en üstün değerin “düşünce özgürlüğü” olması gerektiğini savunmuş, bu eylem eğer suç sayılacaksa ölüm cezasını kabul edeceğini ve itiraz etmeyeceğini savunmuştur. Yargılanması sırasında savunmasını baştan sona “kendini bilmek” kavramı üzerine oturtmuştur. Site yurttaşlarının “neyi bilip neyi bilmediklerini sorgulamadıklarını”, kendisinin ise en azından “hiçbir şey bilmediğini bildiğini” , Site yurttaşları ile arasındaki farkın bu olduğunu, beyan etmiştir. Bu değerlendirme Site Yurttaşlarının tepkisine yol açmış ve büyük düşünür Socrates ölüm cezasına çarptırılmıştır. Cezası baldıran şerbeti içirilerek infaz edilmiştir.
“Sivil İtaatsizlik” eylemleriyle Hint halkının bağımsızlığa ulaşmasını sağlayan Mahatma Gandhi, Hint Halkının İngiltere’den bağımsızlığını elde etmesini sağlamak amacıyla, ilk olarak İngilizlere ticari yaptırımlar uygulanması politikasını öne çıkarmış, bu amaca yönelik olarak İngiliz kumaşının ve İngilizlerin tekelinde olan tuzlalarda üretilen tuzun satın alınmasının önüne geçmiştir. Akabinde Hint halkını İngilizlere vergi vermemeleri, sivil ve askeri düzenlemelere karşı gelmeleri yolunda örgütlemiştir. Mahatma Gandhi’nin “Sivil İtaatsizlik”e dayalı bağımsızlık mücadelesi şiddete başvurmaksızın yıllarca sürmüş ve sonuçta İngilizler Hindistan’dan çekilmiştir.
Rosa Parks ve Martin Luther King, 19. Yüzyılda, “Sivil İtaatsizlik” eylemleriyle kitleleri örgütlemişler, siyasi ve hukuki sonuçlar elde etmişler, Amerika Birleşik Devletlerinde siyahlara uygulanan ırk ayrımcılığının yasalardan ayıklanmasını sağlamışlardır.
Bir diğer “Sivil İtaatsizlik” eylemcisi ise Tibet’in Çin Halk Cumhuriyeti tarafından işgaline karşı silahsız ve şiddete başvurmaksızın direnen Tibet’in ruhani lideri Dalay Lama’dır. Elli yılı aşkın bir süredir bu mücadelesini sürdürmektedir. Barışçıl tutumu 1989 yılında Nobel Barış Ödülü ile taçlandırılmıştır.
“Sivil İtaatsizlik” eylemlerinin çağdaş biçimlerine göz atacak olursak; başında “Yeşiller” olarak bilinen “Green Peace” örgütünün çevreyi koruma hususunda kitleleri bilgilendirme, bilinçlendirme ve hareket geçirmeye yönelik etkili eylemleri dikkat çekmektedir. Benzeri türde; soyu tükenmekte olan balina ve fokları koruma amacıyla faaliyet gösteren derneklerin ve sivil toplum kuruluşlarının avcılara ve derneklerine yönelik eylemleri, hayvanların kürkleri için avlanmasına karşı çıkan grupların kürk giyenlere karşı eylemleri, hayvanların etleri için öldürülmesine karşı çıkan et yemezlerin (vejeteryenlerin) eylemleri de giderek yaygınlaşmakta ve kitlelere sesini duyurabilmektedir.
Taksim Gezi Parkı protestoları ile başlayan ve yurdun muhtelif yerlerinde yaşanan haksızlığa, eşitsizliğe, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, yolsuzluğa, yağmaya, talana, kayırmacılığa, baskıya ve olup-bittilere karşı, barışçıl, şiddetten uzak, duyduğu rahatsızlığı toplumun diğer kesimlerine iletme amacı güden gösteriler de birer “sivil itaatsizlik” eylemidir. Amaç yanlış giden şeylerin açıklanması, dışa vurumu ve düzeltilmesi hususunda ilgililerin uyarılması olmalı, hiçbir şekilde yakmak, yıkmak, kırmak, dağıtmak olmamalı, şiddetin şiddeti doğuracağı akıllardan çıkarılmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder