13 Ağustos 2013 Salı

“Yurttaşlık”, “Halk”, “demokrasi” ve “ulus” kavramları üzerine.

“Yurttaşlık”, “Halk”, “demokrasi” ve “ulus”  kavramları üzerine.

Yurttaş kavramı ilk kez Roma İmparatorluğu ve Eski Yunan’da kullanılmıştır . Latincesi “civis”, Yunancası ise “polites” dir. Yurttaşlık; Yunan Şehir Devletlerinde (polis) yaşayan ve siyasal yaşama katılma hakkı olan ayrıcalıklı topluluğa, zümreye, tanınmış, tevarüs eden, babadan oğula geçen, bir statü idi.

1789 Fransız Devrimi ile yurttaşlık statüsü genelleştirildi, devlet yapısı kurumsallaştı, pekişti. “Ulus” kavramı belirginleşti,  “ulusu” teşkil edenler tabiyetten  (kulluktan) kurtuldular. Kilise, zümre, aile ve bölge gibi alternatif kimliklerin yerini Fransız Yurttaşı kimliği aldı.

Türk Devriminde de aynı süreç yaşandı. Osmanlı’da var olan teba (kul) ilişkisi yurttaşlık ilişkisine dönüştü. Gevşek ve dağınık bir yapıdaki toplumsal katmanları (ümmeti teşkil eden milletleri, halkı) bir araya getirmek ve birlikte yüceltmek için yurttaşların bütününe “Türk Ulusu” denildi, devlet otoritesini hakim kılmak için dinsel otoriteyi temsil eden tekke ve zaviyeler kapatıldı, feodaliteyi temsil eden ağa, bey, efendi gibi unvanların kullanımı yasaklandı.

Demokrasi kavramı ise yine ilk kez Eski Yunan’da ortaya atılmıştır. Yunanca “demos” (halk) ve “kratos” (iktidar, güç) sözcüklerinden türetilmiştir, “halkın iktidarı” anlamında kullanılmıştır. Burada kullanılan “halk” ifadesi “herkes” anlamındadır. Eski Yunan’daki demokrasi anlayışı bugünkü manana katılımcı bir demokrasi değildir. İktidar “halk” (herkes) adına sınırlı ve ayrıcalıklı  bir zümre tarafından kullanılırdı.

1789 Fransız Devrimiyle birlikte; gevşek ve dağınık bir birlikteliği ifade eden “halk” kavramı yerine devlete yurttaşlık bağı ile bağlanmış, bu bağ ile birbiri ile kaynaşmış, iktidarı birlikte paylaşan, ortak dili, tarihi ve idealleri olan, birlikte yaşama arzusu içerisindeki  yurttaşlar topluluğunu ifade etmek üzere  “ulus” kavramı geliştirildi. Bu kavram ile yurttaşın dinsel, feodal ve aristokratik bağlardan kurtulmuş, kendi aklı ve vicdanı ile hareket edebilen ve bağımsız karar verebilme yetisine sahip birer birey olarak güçlenmesi, birileri tarafından güdülmesi yerine iktidara bizzat ortak olması ve kendi adına karar vermesi ve yönetmesi amaçlandı. 

“Yurttaşlık  kavramının belirleyicisi “ulus bilinci”dir. Bu kavramlardan birinin erozyona uğratılması, diğerinin de yok olması sonucunu doğurur. Toplumsal yapıyı tekrar ümmeti oluşturan milletlere bölerseniz, “ulus” olma bilinci kaybolur, ulusu ve dolayısıyla yurttaşları  bir arada tutmaya yarayan maya (“ulus ideali”) bozulur ve “ulus bilinci” yok olur.

Büyük Ortadoğu projesi adı altında yürütülen sürecin ayrıntıları netleşme başladı. Türkiye Cumhuriyetinin Osmanlı’da olduğu gibi dağınık ve  gevşek bir  yapıda, dinsel ve etnik topluluklardan (milletlerden) oluşan bir federasyona dönüştürülmesi emelleri birileri tarafından yavaş yavaş dillendiriliyor bu günlerde.  Amaçlanan Kurtuluş Savaşı ile yeşeren ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile pekişen “Türk Ulusu” bilincinin yok edilmesidir. “Ulus bilincinin”  yok edilmesiyle birlikte yurttaşlık bilinci de zayıflayacaktır. Yurttaşlık bilincinin zayıflaması ise “ulus devletin”, şehitlerin kanıyla ve irfanla kurduğumuz Türkiye Cumhuriyetinin sonu olacaktır. 

Fatih Selim Yurdakul



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder